30

baraj projelerinden “etkilinenlerin” bu durumdan en düşük toplumsal ve ekonomik maliyetle çıkabilmeleri ve sürdü rülebilir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için planlama aşamasından yaşama geçirilmesine kadar katılım ve iletişim ilkeleri doğrultusunda eğitim, sağlık ve iş konularında fırsat eşitliği yaratılmalıdır. Barajın yerinin saptanmasından yeniden iskana kadar geçecek süreçte çeşitli meslek mensuplarının ekip çalışması öngörülmeli, teknik ve sosyal bakış açısı bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
 
Hizmet verecek mesleki kuruluşların aralarında eşgüdüm sağlanarak hantal bürokrasinin üstesinden gelin melidir. Böylece gereksiz yere zaman, emek ve kaynak kaybı engellenebilecektir. Planlama ve uygulama sürecinde toplumsal yapı özelliklerini ön planda tutacak ekiplerle çalışma yaparak mevzuat konusundaki dar boğazların aşılmasına dikkat edilmeli, GAP ve iskan konularında hazırlanan yasalar kamuoyunda tartışılarak sürüncemede bırakılmamalıdır.
 
Suyla Yaratılan Tarih, Sulara Gömülmesin...
Sulu tarıma geçiş, ilk alet yapan insandan yaklaşık 1.5 milyon yıl sonra uygulanmaya başlar. Sulu tarım, çevre üzerindeki insan baskısını da beraberinde getirir. Günümüzden yaklaşık 5 bin yıl önce, Güney Mezopotamya’nın çetin iklim koşullarında ortaya çıkan, eski dünyanın ilk büyük kültürü, Sümer Kültürü de başlangıcını, bu yeni teknolojiye borçludur.
 
Bununla birlikte, uygarlık tarihine baktığımızda, suyun bilinçli kullanıldığında bereket, bilinçsiz kullanıldığında ise felaket getirdiğini görürüz.
 
Çünkü uzun süre sulanan toprakların tuzlanmasıyla birlikte söz konusu güney bölgelerin önemini yitirdiğini, Sümer uygarlığının da, tuzlanarak bir çöle dönüşen toprakların bağrında eridiğini ve egemenlik ekonomisinin kuru tarıma bağlı, Kuzey Mezopotamya ve Anadolu topraklarına geçtiği görürüz.
 
Bu bugün için de geçerlidir. Ama her şeyden
önce, günümüzün en büyük sorunlarından biri de, her konuda olduğu gibi, su ve suyun kullanımındaki etik kavramların yitirilmesidir. Dileriz bu tutum zamanında değişir ve yaşamın vazgeçilmez kaynaklarından olan su, onunla oynayan, olumlu ve olumsuz deneyimlerden geçerek onun değerini kavrayan eski kültürlerde olduğu gibi yeniden etik kavramlarına kavuşur.
 
Önemle Anımsatmak lsteriz ki: Bugün ülkemiz, 30 bin MW kurulu güç 18 bin MW’lik maksimum tüketim gücü ile %50 enerji üretim fazlalılığına sahiptir. Bu atıl kapasiteye yatırım olmuştur.
 
Dolayısıyla bir çok yanlış projeden vazgeçme şansımız vardır. Ilısu Barajı ve Hasankeyf, Yortanlı, Fırtına Vadisi, Munzur, Çoruh projeleri en kısa sürede yeniden değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Ülke suyunu ve su havzalarını koruyarak, suyun enerjisinden istifade edilerek kalkınabilir. Bugün ülkemizde sudan enerji maliyeti kilowatsaat başına 375-400TL’yi geçmezken, 225 bin TL’sına satılmaktadır. Özel sektörden ise su maliyetinin 600 misline enerji alınmaktadır. Güneydoğu Anadolu’da bölgeye has içme suyu kuyuları barajlar nedeniyle yok olacaktır.
 
Gölden yapılacak arıtma sistemli içme suyu dağıtım yatırımları, barajları daha tarihi dokuyu hesaba katmadan fizibil olmaktan çıkarmıştır.
 
Bu nedenle Ilısu barajından derhal vazgeçilmelidir.
Türkiye; on binin üzerindeki arkeolojik yerleşim ile
Dicle, Çamlıhemşin, Çoruh, Munzur ve Çine
Vadileri’ni, baraj sularının tehdidinden kurtarıp korumalıdır.
 
Türkiye; doğal ve kültürel zenginliklerini koruyan, baraj ve HES projeleri ile bu değerler arasında denge kuran yeni bir kalkınma modeli geliştirmelidir ve bu modeli, planlama aşamasından itibaren işletme aşamasına kadar organize olmuş uzman sivil kadrolardan oluşan gönüllü inisiyatifle birlikte uygulamalıdır.

 

30